Milliyetçilik alanındaki çalışmaların klasiklerinden biri olarak kabul edilen Hayali Cemaatler kitabından tanıdığımız Benedict Anderson (1935-2015), yine Metis’ten yayınlanan Sınırları Aşarak Yaşamak: Bir Sosyal Bilimcinin Yaşamından Anılar kitabında aldığı eğitim, yaşadığı akademik tecrübe, yürüttüğü saha çalışmaları, yazdığı kitaplar ve Batı’daki üniversitelere ilişkin yorumlarını içeren bir otobiyografi sunuyor. Genç Japon öğrencilerin Anglosakson bilim insanlarının ne gibi toplumsal, siyasal, kültürel ve dönemsel bağlamlarda doğduğu, eğitim gördüğü ve olgunlaştığına dair bilgi eksikliğini gidermek amacıyla hazırlanan bu kitap, özellikle sosyal bilimler öğrencileri için kendi yollarını çizmelerinde yol gösterici bir kaynak.

Bu otobiyografide, uzun yıllar Cornell Üniversitesinde Uluslararası Araştırmalar bölümünde profesör ve Güneydoğu Asya Programı’nda direktör olarak görev yapan Anderson’un yükseköğretim araştırmalarının halen gündeminde olan çeşitli konulardaki ilgi çekici tespitlerini okuyabilirsiniz:
Akademik dergiler: Çoğalan klikler ve düşen ortalama okur sayıları
“Kaçınılmaz olarak, bu dergilerin yayın kurullarını dolduran seçkin akademisyenlerin belli önyargılara sahip olması ve kendi kliklerini kurması nedeniyle, dışlanan veya kenara itilen akademisyenler de çok geçmeden, aynı disiplinlerde ama farklı önyargı ve takipçilerle kendi dergilerini kurdular. Hakemli dergilerde makale yayımlamak genç öğretim görevlilerinin kadro ve terfi almasına karar verilmesi bakımından önemli olduğu için, hemen hepsi disiplini temsil iddiasında olan dergiler çoğaldıkça çoğaldı. Yakın dostum olan kıdemli bir meslektaşım bir keresinde gülerek bir hesap yaptı ve hakemli bir dergide yayımlanan bir makalenin ortalama okur sayısının iki ile üç kişi arasında değiştiğini ortaya koydu.” s.122
Kitleselleşmenin etkisi: “Bölümler büyüdükçe, üst düzey öğretim üyeleri, kalabalık lisans derslerini genç öğretim üyelerine bırakıp lisansüstü öğrencilerine yönelik seminer derslerine odaklanmaya başladı. Dolayısıyla, bu süreç, genelde en tanınmış (yaşlı) beş veya altı öğretim üyesiyle sınırlı tutulan baş danışmanların seçiminde belirgin bir asimetri yarattı. Lisansüstü öğrencileri iş bulmak için bu “büyük isimlerin” büyük yarar sağlayacağını düşünerek hareket ettiler.” s.126
Bilimsel kongre motivasyonları: “Öte yandan, buradaki atmosfer, temel yönlerinden biri iş aramak klasik disiplin kongrelerinden farklıydı- klasik bir kongrede öğrenciler, baş danışmanları tarafından diğer üniversitelerdeki kıdemli öğretim üyelerine övgüyle tanıtılmayı bekler, boş kadrolar için aday olarak mülakata alınmayı umardı. Hemen hiçbir öğrenci AÇD (Asya Çalışmaları Derneği) kongresine giderken mülakata alınma ya da “önemli bağlantılar” geliştirme beklentisi taşımazdı, çünkü işe almalar kolay kolay bölgesel araştırmalar programlarının yetkisi dahilinde gerçekleşmezdi. Bu nedenle atmosfer daha gerilimsiz, paneller daha çeşitli ve eğlence daha canlı olurdu. Daha çok, topluca yapılan bir yıllık tatil gibiydi.” s.128
Yabancı öğrenci ve akademisyenlerin kabullenilmesi:
(Bölgesel çalışmalar programlarında artan yabancı öğrenci sayıları üzerine)… “bazı meslektaşlarımdan şöyle şikayetler duyuyordum: “burası Amerikalılara ait bir Amerikan üniversitesi” veya “ bu Asyalılar İngilizce konuşamıyor, dersleri anlamıyor, öğretim asistanı olarak işe yaramıyor ve teorik düşünemiyorlar”. Ancak, zamanla (kimisi son derece başarılı olan) yabancı öğrencilere alıştılar, hatta onları çok sevdiler. 1980’lerin sonları itibariyle, benim bölümümde Asyalılara öğretim görevlisi olarak bile yer verildi.” s.129
Disiplinlerarası ders deneyimi:
“Milliyetçiliğin Teorisi ve Pratiği” dersi vermek oldukça keyifliydi çünkü dersimde genç antropologlar Rousseau, siyaset bilimciler on dokuzuncu yüzyıla ait bir Küba romanı, tarihçiler List iktisadı, sosyologlar ve karşılaştırmalı edebiyatçılar Maruyama Masao okumak zorundaydı. Tahmin ettiğim üzere, öğrenciler o kadar profesyonelce eğitilmişlerdi ki birbirlerinin akademik terminolojilerini, ideolojilerini veya teorilerini tam olarak anlamıyorlardı. Öğretmen olarak benim görevim ise akademik iletişimin önündeki bu engelleri yıkmaktı.” s. 133
Tez ve araştırma süreci
“İlginç bir araştırmaya başlamanın ideal yolu, en azından benim görüşüme göre, cevabını bilmediğiniz bir problemden veya sorudan yola çıkmaktır. Ardından hangi entelektüel araçların (söylem analizi, milliyetçilik teorisi, anketler vb.) size yardımcı olabileceğine veya olamayacağına karar vermeniz gerekir. Bununla birlikte, sizinle aynı disiplin veya programda çalışması şart olmayan kimi arkadaşlarınızın yardımına başvurmalı, böylece mümkün olduğunca geniş bir entelektüel kültüre sahip olmaya çalışmalısınız.”s.135