Yükseköğretimde Küresel Eğilimler, Kurumsal Çeşitlilik ve Türkiye Gündemi

Son 15 yıldaki öğrenci ve üniversite sayılarındaki hızlı artış ile çok daha karmaşık bir yükseköğretim sistemiyle karşı karşıyayız. Benzer kitleselleşme ve genişleme süreçleri 1960larda Amerika’daki California Master Plan[i] gibi sınıflandırmaya dayanan reformları ortaya çıkarmıştı. Hatta, yükseköğretim çalışmalarının bir akademik araştırma alanı olarak ortaya çıkışını- Burton Clark, Martin Trow ve Clark Kerr gibi- bu döneme dayandırabiliriz.

Bugünün yükseköğretim tartışmalarını ise (neoliberal) küresel bilgi ekonomisine geçiş, demografik değişimler, teknolojik dönüşüm, ekolojik kriz gibi küresel olgular karşısında üniversitenin (ve toplumdaki rolünün) geleceği üzerinden okuyabiliriz. Konu Türkiye’de yükseköğretim olunca, yükseköğretimin başından beri Althusserci anlamda devletin ideolojik aygıtı olarak tasarlanmış olması nedeniyle, üniversite – siyaset ilişkisini göz ardı etmemiz mümkün olmuyor. Ülkemizde siyasal alanda temel hak ve hürriyetlerin sınırlılığına paralel olarak, üniversitelerde akademik özgürlükler ve kurumsal özerklik de dönemsel iyileşmelere rağmen hep sorunlu olagelmiştir[ii].

Küresel eğilimlerin ve yükseköğretim sistemimizin güncel politika ihtiyaçlarının YÖK’ü kalite ve ihtisaslaşmayı artıracak bölgesel kalkınma odaklı üniversitelerin belirlenmesi, araştırma üniversiteleri belirlenmesi, 100/2000 doktora bursları, kalite kurulunun kurulması gibi politika değişikliklerine yönelttiğini görüyoruz. Önümüze California Master Plan veya Carnegie Classification[iii] kadar kapsamlı bir sınıflandırma koymasa da YÖK’ün hızlı ve kontrolsüz diyebileceğimiz bir genişleme döneminden sonra kalite güvencesi ve misyon farklılaşmasına yönelik çalışmalara ağırlık vermesi anlamlıdır. Bu uygulamaları tartışmadan önce küresel eğilimlerin kısa bir değerlendirmesini yapmakta yarar görüyorum.

Küresel bilgi ekonomisi ve üniversiteler

  • Küresel bilgi ekonomisine geçiş söylemi bilişim ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaşması ile bilginin ekonomik büyümenin temel faktörü haline geldiği iddiasına dayanır. Bilginin toplumsal ilişkilerdeki rolü güçlenirken üniversitelerin daha merkezi bir rol alması öngörülebilir bir durum. Bu rol 1960ların refah devleti ortamında daha demokratik ve eşitlikçi bir toplumun yaratılmasına evrilebilecekken; bilginin metalaştığı ve yükseköğretimin piyasalaştığı neoliberal dönemde rekabeti temel alan politikalar ile eşitsizliği artırdığını gözlemlemekteyiz. Bu bağlamda kitleselleşmenin hangi politik ideallerle gerçekleştirildiği uygulanacak politikaların sonuçları açısından büyük önem taşıyor.
  • Bilgi ekonomisine geçiş söylemi ile yükseköğretim politikalarının ilişkilendirilmesinin daha can alıcı sonucu üniversitelerin ekonomik büyümenin motoru olarak görülmesi ve buna uygun üniversite-sanayi işbirliği modelleri ve yönetim modellerinin gelişmesi oldu. Üniversitelerin topluma faydasının dahi çoğunlukla bölgesel/ulusal ekonomiye katkı olarak dillendirildiği bu dönem “üniversite ideası” tartışmalarını da yeniden gündeme getiriyor. Bir yandan Humboldt modeli olarak zihinlerimizde yer alan modern araştırma üniversitesi aşındırılarak girişimci üniversite modeli egemen hale gelirken, diğer yandan bu iki modelin ötesinde bir üniversite ve toplum geleceği arayan (sürdürülebilir üniversite gibi) çeşitli yeni idealar ortaya çıkmaktadır[iv].

Uluslararası sıralamalar ve World-Class üniversiteler

Bu yeni egemen biçimin yansımasını daha çarpıcı olarak uluslararası sıralamalarda görmekteyiz. Adına ister girişimci üniversite, ister uluslararası araştırma üniversiteleri, ister world-class üniversiteler densin, sıralamaların belirli tip üniversiteleri (köklü kurumsal yapıya sahip, araştırma yoğun, uluslararası ağları güçlü, araştırma kaynaklı gelirleri yüksek, akademisyen başına öğrenci sayıları 15 ve altı olan vb.) öne çıkardığı somut bir gerçek. Dünyadaki 20 bin civarı üniversiteden bu özelliklere sahip 500’ü gündemde tutulduğunda başta eğitim ve topluma hizmet olmak üzere çeşitli misyonlarının gözden düşmesi günümüz yükseköğretim politikalarının temel sorunlarından birini oluşturuyor. Diğer yandan teknoloji üretimi, araştırma üniversiteleri ve ekonomik büyüme arasında kurulan ilişki, ülkeler arasındaki gelişmişlik yarışını ilk 500’de daha fazla üniversiteye sahip olma yarışına dönüştürüyor. Rusya’daki 5-100 Academic Excellence Initiative[v], Almanya’daki Excellence Initiative[vi] ve Türkiye örneği bu motivasyonun farklı uygulamaları olarak görülebilir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde araştırmaya ayrılan kaynakların yetersizliği nedeniyle belirli sayıda üniversitenin belirlenerek araştırma fonlarından daha yoğun olarak yararlandırılması yaygın bir yöntem. Burada da yükseköğretim sistemi içerisinde world-class üniversitelere sahip olmakla world-class bir sisteme sahip olma ayrımı ortaya çıkıyor.[vii]

Kurumsal Çeşitlilik

Peki sistemde dikey bir ayrışma oluşturulduğunda diğer üniversitelerin misyonları ne olacak? Kurumsal çeşitlilik literatürü bize kitleselleşmeyle farklı kurum tiplerinin gelişiminin;

  • farklı öğrenci gruplarının üniversiteye erişimini ve sosyal hareketliliği sağlaması;
  • işgücü piyasasının ihtiyaçlarına yanıt vermesi;
  • kitlesel ve elit yüksek öğretim bileşimine olanak tanıması;
  • kurumsal uzmanlaşmayı artırarak üniversitelerin verimliliğini artırması ve
  • kurumsal inovasyon için daha fazla deney yapma olanağı sunması açılarından teşvik edilmesi gerektiğini söyler.

Ancak, yükseköğretim sisteminin büyüklüğünden bağımsız olarak kurumsal çeşitliliğin önünde çevresel koşulların tekdüzeliği; sadece fonksiyonel farklılaşmaya odaklanılması; kurumsal özerklik ve akademik özgürlüklerin sınırlı olması; sınırlı kaynaklar için rekabet ortamı, sıralama (ranking) ve tanınırlık (reputation) yarışı ve taklit eğilimi gibi temel engeller bulunmaktadır.[viii]

YÖK’ün güncel uygulamaları

Buradan YÖK’ün güncel politikalarına dönersek; misyon farklılaşması, ihtisaslaşma ve kalite güvencesi odaklı çalışmalar yukarıdaki bağlamda değerlendirilebilir. Bu çerçevede YÖK’ün ortaya koyduğu kurumsal çeşitlilik anlayışı fonksiyonel farklılaşmaya dayanarak devlet üniversitelerini araştırma, eğitim ve bölgesel kalkınma odaklı olmak üzere üç başlıkta ele alıyor. Ayrıca, vakıf üniversiteleri (kar amacı gütmeyen), özel üniversiteler (kar amacı güden) ve uluslararası anlaşmalarla kurulan (Türk-Alman, Türk-Japon gibi) üniversitelerden oluşan bir çeşitlilik öngörüyor. Burada şu zorluklar ortaya çıkıyor:

  • (Bağımsız) Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun çalışmaları üniversitelerin öz-değerlendirmelerine dayanarak kendi kurumsal stratejilerini belirlenmesine dayansa da, tektipleşmeyle anılan 40 yıllık YÖK döneminden sonra üniversitelerin farklılaşma yaratacak, bir bilim kurumu olarak kendi kurum kimliğini geliştirecek kurumsal yapı ve kültüre sahip olduğunu düşünmek gerçekçi gözükmüyor.
  • Nitekim, yukarıda kurumsal çeşitliliğe engel olarak öngörülen koşulların neredeyse hepsi Türkiye’de mevcut ve güncel uygulamaların araçların üniversiteleri benzeşme eğiliminden uzaklaştıracağına dair bir işaret görünmüyor. Daha ziyade ülkenin kalkınma ihtiyaçlarına yönelik olarak Kalkınma Bakanlığı ve TÜBİTAK ekseninde üniversitelerden gerekli katkıyı alabilmek için oluşturulmuş uygulamalardan bahsedebiliriz.
  • Önümüzde, 183 üniversitenin sistem içerisinde konumlarını, misyonlarını ve çeşitlenme olanaklarını ele alan bir çalışma bulunmuyor. Bu çeşitlenme YÖK’ün çeşitli konularda yetki devrinde bulunuyor olması ile üniversitelere bırakılmış gözükse de çeşitliliğin temelinde olması gereken kurumsal özerklik ve akademik özgürlük araçları zayıf bir sisteme sahibiz[ix].
  • Kurumsal çeşitlilik ekonomik anlamının ötesinde bir kurumsal inovasyon ortamıyla mümkün olabilir. Bu bağlamda girişimci üniversite modelinin dışında alternatif üniversite idealarının denenmesine ve geliştirilmesine olanak sağlayacak bir örgütsel eko-sisteme ihtiyacımız var.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen kitleselleşme ve genişlemenin yarattığı kalite sorunları ve kurumsal çeşitlilik ihtiyacının yükseköğretim gündemimizde ele alınıyor olması değerlidir. Üniversitelerimizin boş kalan kontenjanlar, genç işsizliği gibi konuları da dikkate alarak kendi misyonlarını yeniden ele almalarına ortam yaratacağını umuyorum. Burada üniversitelerin bir bilim kurumu olarak misyonunun ve topluma karşı sorumluluğunun “ekonomik büyümeye katkının” çok daha ötesinde olduğunu aklımızda tutmamız gerekiyor. Bu bağlamda üniversite ve bilim denince aklımıza öncelikle gelen ve üniversitelerimizin web sayfalarında sıklıkla gördüğümüz bilimsel etik, hakikate bağlılık, hakkaniyet, eleştirel düşünce, yaratıcılık gibi temel değerlerin kurum kültürü haline getirilmesi gerektiğine de dikkat çekmek istiyorum.

[i] California Master Plan’ın ortaya çıkış koşullarını, “multiversite” nin küresel model haline gelişini ve bu modelin neoliberal dönemde Amerika’da yaşadığı zorlukların bir incelemesi için bakınız Marginson, S. 2016. The Dream is Over: The Crisis of Clark Kerr’s California Idea of Higher Education. California: University of California Press. https://www.luminosoa.org/site/books/10.1525/luminos.17/

[ii] ÜNİVDER tarafından 8-22 Nisan 2017 tarihleri arasında Beyoğlu-Karşı Sanat’ta açılan “Dünden Bugüne Üniversite Tasfiyeleri: Akademik Kıyım” sergisi üzerine Efe Beşler’in yazısı ve söyleşisi için bakınız https://www.gazeteduvar.com.tr/kultur-sanat/2017/04/14/akademi-her-zaman-hedef-oldu/ 

[iii] California Master Planı ile paralel olarak kapsamlı bir sınıflandırma metodolojisi olarak 1973’te oluşturulan ve güncel olarak da devam eden Carnegie Classification of Institutions of Higher Education’ı incelemenin kurumsal çeşitlilik tartışmaları için değerli olduğunu düşünüyorum. (http://carnegieclassifications.iu.edu/definitions.php)

[iv] Egemen ve alternatif idealar tartışması için örneğin: Barnett, R. 2011. The Coming of the Ecological University. Barnett, Ronald. Oxford Review of Education , v37 n4 p439-455. Türkçesi için: Barnett, R. 2017. Ekolojik Üniversitenin Gelişi. Felsefelogos Sayı:64, s. 65-80

[v] http://www.universityworldnews.com/article.php?story=20171021054217974 

[vi] http://www.dfg.de/en/research_funding/programmes/excellence_initiative/index.html

[vii] Uluslararası sıralamaların metodoloji sorunları ve yükseköğretim politikalarına etkisi için bakınız Hazelkorn, E. (2013) . World-Class Universities or World Class Systems?: Rankings and Higher Education Policy Choices. in E. Hazelkorn, P. Wells & M. Marope (eds) Rankings and Accountability in Higher Education: Uses and Misuses.Paris:UNESCO

[viii]van Vught F. (2009) Diversity and Differentiation in Higher Education. In: van Vught F. (eds) Mapping the Higher Education Landscape. Higher Education Dynamics, vol 28. Springer, Dordrecht

[ix] EUA’nın (Avrupa Üniversiteler Birliği) kurumsal, finansal, personel belirleme ve akademik alanlarda üniversiteler için belirlediği özerklik kriterleri için bakınız: http://www.university-autonomy.eu/

Yükseköğretimde Küresel Eğilimler, Kurumsal Çeşitlilik ve Türkiye Gündemi” üzerine bir yorum

Yorum bırakın